Türkiye, Slovenya, Yunanistan ve Fransa’dan katlımın sağlandığı projenin ilk durağı Fransa’nın başkenti Paris oldu. Berrak Sarıçam’ın koordinatörlüğünde beş gün süren eğitim programına Fatih İlkokulundan 4 öğretmen katıldı. Öğretmenler ülkelerindeki eğitim programı uygulamaları konusunda deneyimlerini paylaştı. Konuk öğretmenler Paris’in kültürel zenginliklerini yakından görme fırsatı buldu. Fatih İlkokulu, Erasmus+ programı okul eğitiminde küçük ölçekli ortaklıklar (KA210SCH) kapsamında ‘In The Economy Of Nature The Currency Isn’t Money Yet Living’ adlı proje çerçevesinde ortaklarını Amasya’da konuk edecek
Cebeci, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün kuruluş tarihi olan 16 Ekim’in her yıl Dünya Gıda Günü olarak anıldığını belirterek, “Bu özel gün, açlıkla mücadeleye dikkat çekmeyi, herkes için güvenli ve dengeli beslenmeyi teşvik etmeyi hedefliyor. Bu yılın teması olan ‘Su Hayattır, Su Gıda Demektir’ vurgusuyla, suyun gıda üretimindeki hayati rolüne dikkat çekiyoruz. Gıda üretimi için su, elzem bir unsurdur, çünkü su olmadan verimli bir gıda üretimi hayal dahi edilemez” dedi.
“AÇLIKLA MÜCADELE DEVAM EDİYOR”
Sağlıklı, sürdürülebilir ve ulaşılabilir gıda insanlığın en temel ve karşılanması gereken ihtiyacıdır diyen Başkan Cebeci, “Ancak günümüz dünyasında açlıkla mücadelemiz devam ediyor. FAO verilerine göre 2022 yılında 783 milyon insan yetersiz besleniyor ve açlık yaşıyor. 2022 yılında Asya ve Latin Amerika’da, açlığın azaltılmasına yönelik gayretlerde ilerleme sağlanmasına karşın Batı Asya, Karayipler ve Afrika’nın tüm alt bölgelerinde açlığın artmaya devam ettiği görülüyor. Dünyada yetersiz beslenen insanların en yüksek olduğu bölge Afrika’dır. Üstelik 2030 yılına geldiğimizde yaklaşık 600 milyon insanın hala yetersiz besleneceği tahmin ediliyor. Açlık çeken, yetersiz beslenen insan sayısı ne yazık ki azalmıyor.
Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları arasında yer alan ‘2030 yılına kadar açlığın sona erdirilmesi’ hedefine ulaşmak bu gidişatla mümkün görünmüyor. Açlıkla savaşımız devam ederken, bir tarafta da küreselleşme, kentleşme, kentlerdeki tempolu yaşam tarzı sağlıksız beslenmeye neden oluyor, aşırı ve dengesiz gıda tüketimiyle birlikte de obezite oranı da artıyor. Açlığı yok edemediğimiz gerçeğinin yanı sıra bir tarafta da gıda kayıpları ve gıda israfıyla karşı karşıyayız. Dünya çapında tüketicilere sunulan tüm gıdanın yüzde 17’si yaklaşık 1 milyar ton gıda çöpe atılıyor. Çöpe atılan gıda aynı zamanda su kaynaklarının da kaybıdır.
“DÜNYA GIDADA FARKINDALIĞI SALGIN, KRİZ VE SAVAŞLARIN İÇİNDE BİZZAT YAŞAYARAK ÖĞRENDİ”
Dünya gıda günü etkinlikleri, gıdanın önemi konusunda farkındalık oluşturmaya çalışırken, son yıllarda salgın, iklim değişikliği, ekonomik kriz ve savaşlar, gıda üzerinde daha çok etki yarattı. Gıda daha bir stratejik öneme binerken gıdaya erişim zorlaştı. Dünya gıdada farkındalığı salgın, kriz ve savaşların içinde bizzat yaşayarak öğrendi. Parası olduğu halde gıdaya ulaşamayanlar olduğu gibi, pahalıktan gıdaya ulaşamayanlar da oldu. Tarımını iyi yöneten ülkeler bu süreçten en az zararla çıktı.
Dünyada açlığı bitirme planları süreci uzadı. Çünkü gıda milliyetçiliği ortaya çıktı. Ülkeler gıda stoklamaya başladı. Bu nedenle gıda fiyatlarının daha fazla artması riski gündemden düşmüyor. Önümüzdeki süreç tarım sektörü ve gıda fiyatları açısından önemini koruyacaktır. Gerekli tedbirleri acilen alarak, bu riskleri ülke olarak yönetmek zorundayız. Bunu başaramazsak, üreticimiz de tüketicimiz de bu zor günleri aşamayacaktır.
Ürün maliyetlerindeki artışlar gıda fiyatlarını yükseltiyor. Girdiler pahalı olduğu süreçte gıda fiyatlarındaki artışı durduramayız. Tarımsal üretimin sürdürülebilirliği ve gıda fiyatlarının istikrara kavuşması, üreticinin üretim maliyetinin üzerinde gelir kazanmasıyla olur. Biz bunu sağlamalıyız. Girdilerin üreticilerimize makul fiyatlardan temin edilmesi tüketiciye yansıyarak gıda fiyatlarının azaltılmasında önemli bir rol oynayacaktır.
“TEMİZ SU İNSAN SAĞLIĞI VE GIDA ÜRETİMİ İÇİN YETERİNCE SAĞLANMALIDIR”
Hızlı nüfus artışı, kentleşme, ekonomik kalkınma ve iklim değişikliği, dünyanın su kaynaklarını baskı altına sokuyor. Tüm doğal kaynaklar gibi tatlı su da sonsuz değildir. İnsanların beslenebilmesi için yeterli ve güvenilir gıda üretiminin yanı sıra sulama suyuna ve temiz suya olan ihtiyaçta artıyor.
Güvenli içme suyu ve insan sağlığını garanti altına alacak hijyen ve gıda güvenliği standartlarının sağlanması için kirlenmemiş tatlı su kaynaklarına ihtiyaç vardır. Tarımsal ve evsel su talebinin artmasının yanında gelişen sanayi sektöründe de su talebinin artması su kullanımında sektörler arasında rekabete yol açıyor. Günümüzde 2,4 milyar insan su sıkıntısı çeken ülkelerde yaşıyor. Ayrıca küresel nüfusun yaklaşık yüzde 10’u da yüksek ve kritik su sıkıntısı çeken ülkelerde bulunuyor. Ülkemizde kişi başına düşen yıllık su miktarı 2000 yılında 1652 metreküp iken, 2022 yılında ise 1322 metreküpe düştü. Mevcut durumda ülkemiz yıllık kişi başına düşen 1322 metreküp ile su stresi yaşayan ülkeler arasında yer alıyor ve hızla su fakiri ülke konumuna ilerlediğimiz görünüyor.
“GIDA İÇİN SU OLMAZSA OLMAZDIR”
Dünyada 171 milyon hektar sulanan tarım arazisi bulunuyor. Tatlı suyun yüzde 71,64’ü tarım, yüzde 15,08’i sanayi ve yüzde 13,28’i içme suyu olarak kullanılıyor. Ülkemizde ise 112 milyar metreküp olan su potansiyelimizin 57 milyar metreküpünü kullanıyoruz. Bu miktarın yüzde 77’si yani 44 milyar metreküpü tarımsal sulamada ve geri kalan 13 milyar metreküpü ise içme, kullanma ve sanayi suyu olarak değerlendiriliyor.
Tarımda kullanılan suyun diğer sektörlere göre yüksek olması sadece ülkemize özgü bir husus değildir, birçok ülkede benzer durumlar söz konusudur. Tarıma yönelik küresel su talebinin 2050 yılına kadar yüzde 35 oranında artması bekleniyor. Sınırlı su kaynaklarının tüm sektörlerde çevreyle uyumlu bir şekilde etkin kullanılması gerekiyor.
Ülkemizde yenilikçi teknolojilerin benimsenmesi, mevcut sulama altyapısının rehabilitasyonu ve modernizasyonu da dahil olmak üzere su verimliliğini artıran teşvik edici uygulamalara öncelik verilmelidir. Ülkemizde ekonomik olarak sulanabilir alan 8,5 milyon hektar olup, 6,96 milyon hektar alan sulamaya açıldı. Sulamaya açılan alanda artış olmakla birlikte 1,54 milyon hektar alanda sulama altyapısı tamamlanmadı. Ekonomik nedenler, su kaynağı ve tesis yetersizliği, topoğrafya yetersizliği, arazinin parçalı olması gibi nedenlerden dolayı tarım alanları yeterince sulanamıyor. Ancak sulama alt yapısı tamamlanmamış tarım arazilerinin suya kavuşturulması gıda güvenliğimiz için oldukça önemlidir.
Ülkemizin gıda güvencesinin sağlanması, toplumun, gençlerimizin ve çocuklarımızın sağlıklı ve kaliteli beslenmesi, tarımımızın uluslararası alanda rekabet edebilecek doğrultuda sürdürülebilir bir şekilde gelişebilmesine bağlıdır. Tarım sektörü olmadan sofralarımızda üç öğün tükettiğimiz gıdayı üretemeyiz. Bu nedenle, ülkeyi yönetenlerin tarım sektörüne daima pozitif ayrımcılıkla bakması ve imkânların bu şartlarda sunulması gerekiyor. Tarım sektörünün sorunları çözülmeli, gerekli yatırımlar yapılmalı ve desteklenmelidir.” diye konuştu.