AŞURE GÜNÜ ÖZEL PROGRAMI

AŞURE GÜNÜ ÖZEL PROGRAMI

Belediyenin ‘Aşure Günü’ etkinliği yoğun katılım ile yapıldıAmasya Belediye Başkanı Mehmet Sarı, “Türk ve Müslüman kimliklerinin altında farklı görüş, inanış, düşüncelerde olabiliriz. Bu durumu zenginlik olarak görmeli ve birbirimize sevgiyle, saygıyla sarılmalıyız” dedi.Amasya Belediyesi ile Cem Vakfı Amasya Şubesinin ortaklaşa düzenlendiği ‘Aşure Günü’ özel programı Serçoban Evliyası Mesire Alanı’nda geniş bir katılım ile yapıldı. Programa Amasya Valisi Mustafa Masatlı, Vali Yardımcıları Bekir Sıtkı Dağ ve Turgay İlhan, İlçe Kaymakamları, Belediye Meclis Üyeleri, Cem Vakfı Amasya Şube Başkanı Haydar Kılıç, Siyasi partilerin temsilcileri ve vatandaşlar katıldı.‘GEÇMİŞTE BİRÇOK İLK MUHARREM AYINDA OLMUŞTUR’İnancın ve kültürün önemli bir yeri olan bu ayın manevi bereketinden istifade etmek için Serçoban Evliyası mesire alanında bir araya geldiklerini söyleyen Amasya Belediye Başkanı Mehmet Sarı konuşmasında şunları kaydetti;“Gönüllerin Sultanı Serçoban Hazretleri, Amasya’mıza değer katan manevî önderlerimizden. Anadolu’ya Türk ve İslam mayası çalan gönül erlerinden biri olan Serçoban Hazretleri’ni de bugün vesilesiyle bir kez daha dualarla anacağız. Böylece Muharrem ayının rahmet ve bereketinden istifade etmek için Allah’a niyaz edeceğiz. Geçmişte bir çok ilk Muharrem ayında olmuştur. Sevgili Peygamberimiz Mekke’deki zalimlerinden zulmünden kurtulmak için bu ayda Medine’ye göç etmiştir. Bu sebeple Muharrem ayının ilk günü Hicri takvimin başlangıcı kabul edilmiştir. İnancımıza göre Hz. Adem’in tövbesi bu ayda kabul olmuştur. Hz. Nuh’un gemisi bu ayda büyük tufandan kurtulmuştur. Hz. Musa, kavmiyle birlikte bu ayda Kızıldeniz’i geçmiştir. Ayrıca Hz. İsa da Muharrem ayında göklere çekilmiştir. Bu arada Muharrem ayı bizim için hüzün ayıdır. Çünkü Sevgili Peygamberimizin “Gözümün nuru, gözümün bebeği” diye sevdiği torunu Hz. Hüseyin efendimiz ve ailesine mensup 72 masum 1341 yıl önce katledilmiştir. Miladi takvimle 10 Ekim 680 tarihinde Fırat Nehri kıyısında bulunan Kerbela’da gerçekleştirilen katliam ile Müslümanların yüreğinde derin bir yara açılmıştır. Yüreğimizi yakan bu faciayı her zaman büyük bir hüzün ve ibretle yâd ediyoruz. İslam’ın kılıcı Hz. Ali efendimizin mahdumu Hz. Hüseyin ve Ehl-i Beyt’e karşı askerlerini vahşice saldırtan Yezit’in amacı iktidarı elinde tutmaktı. Peygamberimizden sonra kabilecilik anlayışını yeniden hortlatan Muaviye soyundan gelenlerin iktidarda kalmak için işlemeyecekleri günah yoktu. Kan dökmek, katliam yapmak da buna dâhildi. Haysiyet ve şahsiyet abidesi Hz. Hüseyin’i de bunun için yok etmek istediler. Muaviye evladı Yezid, Ehl-i Beyt soyunu iktidarına tehdit olarak gördüğü için en küçük bir vicdan muhasebesi yapmadan ordusunu Hz. Hüseyin’in üstüne gönderdi ve Fırat Nehri kıyısında günlerce susuzluğa mahkûm etti. 1341 yıl önce meydana gelen elim hadisede Hz. Hüseyin bütün Müslümanlara örnek olacak şahsiyetli bir duruş sergiledi. Zalimin zulmüne boyun eğmeyerek Hakk’ın üstünlüğünü haykırdı. Gürzleriyle, kılıçlarıyla saldıran vahşiler karşısında sergilediği şahsiyetli duruşla vicdanı, merhameti üstün tuttuğunu gösterdi. Ne mutlu onun değerlerine sahip çıkan ve onun gibi ihlasla ve samimiyetle amel eden canlara. 1341 yıl önce Kerbela’da işlenen vahşet Müslümanları birbirine düşürmüştür. Müslümanların yüreğinde derin yara açan üzüntü verici bu olayın izleri günümüze kadar silinmemiştir. 14 yüzyıl önce meydana gelen bu üzücü olayın ardından başlayan tartışmalar Müslümanların güç ve enerjilerini birbirlerine karşı tüketmelerine sebep olmuştur. Her zaman ve zeminde lanetle andığımız ve anacağımız katliamın birinci sebebi biraz önce de ifade ettiğim gibi iktidarı elinde tutma hırsıdır. Bir diğer sebebi ise Sevgili Peygamberimizin ebedî âleme göç ettikten 48 yıl sonra hortlayan Arap kabileciliğidir. Aşiretçiliğe benzeyen kabilecilik fanatizmi İslam’ın mesajıyla ve yönetim anlayışıyla bağdaşmayacak bir şekilde hanedanlık geleneğini başlatmış ve Müslümanlık da bu durumdan büyük zarar görmüştür. Hz. Hüseyin, zalimler karşısında dik durarak bizlere Hakk’ı, Hukuku, Adaleti üstün tutmayı miras bırakmıştır. Tek başımıza kalsak da daima doğruların yanında olmayı, çıkarlarımız için haksızlığa boyun eğmemeyi miras bırakmıştır. Maalesef Müslümanlar Hz. Hüseyin Efendimizin Hakk’ı üstün tutan tavrından uzak yaşamaktadırlar. Müslümanlar hiçbir zaman onaylamadığımız katliam sonrasında Sünni-Şii ya da Sünni-Alevi diye ayrışmışlardır. Bu ayrışma sebebiyle geçmişte çok sayıda savaş ve çatışma yaşanmıştır. Günümüzde de aynı ayrışma bahane edilerek Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de, Pakistan’da, Afganistan’da kan dökülmektedir. Oysa Yüce Allah, “Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır” diyerek bizlere birlik olmayı tavsiye etmektedir. Aynı şekilde “Bir insanı öldüren, bütün insanlığı öldürmüş gibidir” buyurarak kan dökmemeyi emretmektedir. Bizlerin birlik ve kardeşlik içinde olmamız gerekiyor. İnsanları renklerine, dillerine, inançlarına, mezheplerine göre ayırmayı onaylamıyorum. Ayrımcılık yapmayı kalleşlik kabul ediyorum” dedi. ‘BİZ MİLLET OLARAK, AMASYALILAR OLARAK HZ. HÜSEYİN’DEN VE EHL-İ BEYT’TEN YANAYIZ’Geçmişte yaşanan üzüntü verici olaylardan herkesin ibret alması ve geleceğini ona göre şekillendirmesi gerektiğini belirten Başkan Sarı konuşmasının devamında;“Hepimizin üst kimliği Türk-Müslüman. Ben bunu bilir ve bunu savunurum. Türk ve Müslüman kimliklerinin altında farklı görüş, inanış, düşüncelerde olabiliriz. Bu durumu zenginlik olarak görmeli ve birbirimize sevgiyle, saygıyla sarılmalıyız. 1341 yıl önce Kerbela’da kan döken vahşilerin isimlerin unutuldu, soyları kurudu. Buna karşılık zulme maruz kalan Hz. Hüseyin Efendimiz ve Ehl-i Beyt’ine duyulan muhabbet katlanarak arttı. Çünkü onlar savunmasız masumlar, mazlumlardı. Biz millet olarak tarihimiz boyunca masumlardan, mazlumlardan yana olduk. Hiçbir zaman kötülüğü savunmadık, insanlığın barış ve huzuruna düşman olan kötülerle birlikte olmadık. Bundan sonra da masumlardan, mazlumlardan yana olmaya devam edeceğiz. Türkler arasında Yezit, Muaviye, Mervan ismi yoktur. Yezit’e şahitlik eden, günahına ortak olma densizliğini işleyen tek bir Türk yoktur. Ama her ailede Ali, Hasan, Hüseyin, Fatma, Zehra, Zeynep vardır. Biz millet olarak, Amasyalılar olarak Hz. Hüseyin’den ve Ehl-i Beyt’ten yanayız. Bu ay ve bu gün safımızı bir kez daha göstermemize ve muhabbetimizi ifade etmemize vesile olmuştur. Bu sebeple memnunum, mutluyum. Gönüllerimiz arasında köprü kurulmasına vesile olan Muharrem ayının ve ikram ettiğimiz aşurenin aramızdaki sevgi bağlarını güçlendirmesini diliyorum. Sevgili Peygamberimiz “Birlikten kuvvet, ayrılıktan felaket doğar” buyurmuşlardır. Biz de barış içinde yaşamaya devam etmek için birliğimizi korumalı, birbirimizle dayanışmalıyız. Büyük sıkıntılarla karşılaştığımız bugünlerde birliğimizi, kardeşliğimize daha çok değer vermeliyiz. Türk milleti olarak her zaman uyanık olmalıyız. Maruz kaldığımız sıkıntılardan dersler çıkarmalı ve gelecekte tekrar etmemesi için tedbirler almalıyız. Geleceğimizi aklın, ahlakın, adaletin ve bilimin ışığında birlikte planlamalıyız. Ülkemizden başlamak üzere yakın çevremizi barış denizi haline getirmek için daha fazla gayret etmeliyiz. Böyle yaptığımız takdirde güneşimiz daha parlak, istikbalimiz daha aydınlık olacaktır. Bu duygu ve düşüncelerle aşure gününüzü tebrik ediyorum. Manevi huzurunda bulunduğumuz Serçoban Hazretleri başta olmak üzere birliğimize, dirliğimize hizmet eden gönül erlerini rahmetle yâd ediyorum. Programın düzenlenmesinde katkı ve desteklerini esirgemeyen Cem Vakfı’nın kıymetli yöneticilerine teşekkür ediyorum” şeklinde konuştu.Başkan Sarı’nın konuşmasının semah gösterisi sergilendi. Ardından dualar edilerek, lokma ve aşure ikramında bulunuldu. Daha sonra Protokol Üyeleri tarafından programa emeği geçenlere plaket takdimi yapıldı.