Amasya Protokolü’nün imzalanışının 101. Yılı

Amasya Protokolü’nün imzalanışının 101. Yılı

Amasya Belediye Başkanı Mehmet Sarı, ‘Amasya Protokolü’nün imzalanışının 101. Yılı nedeniyle bir mesaj yayımladı.

Başkan Sarı mesajında; “Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk’ta “Amasya Görüşmeleri” hakkında ve bu görüşmelerde Salih Paşa ile Heyet-i Temsiliye adına imzalanan protokoller hakkında ayrıntılı bilgiler vermektedir. “Efendiler, hatırlayacaksınız, Bahriye Nazırı Salih Paşa ile Amasya’da buluşmak kararlaştırılmıştı. Nazır Paşa ile hükümetin dış siyaseti, iç yönetimi ve ordunun geleceği ile ilgili konular üzerinde görüşme olasılığı vardı. Bunun için, daha önce kolordu komutanlarının düşünce ve görüşlerini bilmek bence pek yararlı olacaktı. 14 Ekim 1919 günlü şifre telimde, kolordu komutanlarının bu üç nokta ile ilgili görüşlerini rica ettim. Komutanların raporlarını belgeler arasında okursunuz. Salih Paşa, 15 Ekimde İstanbul’dan yola çıktı. Biz de 16 Ekimde Sivas’tan yola çıktık. 18 Ekimde Amasya’da bulunduk. Salih Paşaya, uğrayacağı iskelelerde milli teşkilatlarca parlak karşılama törenleri yapılması ve bizim adımıza “ Hoş geldiniz” denilmesi için yönerge verilmişti. Biz de, Amasya’da, pek büyük gösterilerle kendisini karşıladık. Salih Paşa ile Amasya’da 20 Ekimde başlayan görüşmelerimiz, 22 Ekimde sona erdi. Üç gün süren görüşmeler sonunda ikişer sayı olmak üzere beş tane protokol düzenlendi. Bu beş protokolden üçünü, Salih Paşa’da kalanları biz, bizde kalanları Salih Paşa imzaladık. İki tane protokol, gizli sayılarak imza edilmedi. Amasya buluşması sonucu olan kararlar, kolordulara da bildirildi. Efendiler, sıra gelmişken bir noktayı belirtmek isterim. Biz milli teşkilatların ve Heyeti Temsiliye’nin İstanbul Hükümetince resmi olarak tanınmış bir siyasal varlık olduğunu; görüşmelerimizin resmi olduğunu ve sonuçlarına göre iş görmek gerektiğinin taraflarca kabul edilmiş bulunduğunu açıkça ortaya koydurmak istiyorduk. Bunun, için, görüşme sonuçları ile ilgili tutanakların protokol olduğunu kabul ettirmek ve İstanbul Hükümetinin delegesi olan Bahriye Nazırına imzalatmak önemli idi. 21 Ekim 1919 günlü protokole yazılanların, denilebilir ki, hemen hepsi Salih Paşa’nın önerileri olup kabulünde sakınca görülmeyen birtakım maddelerdi.” İkinci Protokol: 22 Ekim 1919 günlü ikinci protokol, uzun süren bir görüşme ve tartışmanın tutanak özetidir. Bu görüşmede, tarafların halifelik ve padişahlık konusunda karşılıklı güvenceleri ile ilgili ayrıntıları gösteren bir başlangıçtan sonra, Sivas Kongresi’nin 11 Eylül 1919 günlü bildirisindeki maddelerin görüşülmesine başlandı:
1- Bildirinin birinci maddesinde tasarlanıp kabul edilen sınırın, en az bir istek olmak üzere, elde edilmesi gerektiği, birlikte kabul olundu. Kürtlerin bağımsızlığını gerçekleştirme amacını güder gibi görünerek yapılmakta olan karıştırıcılığın önüne geçmek uygun görüldü. Şimdi yabancıların işgalinde bulunan bölgelerden, Kilikya’yı, Arabistan ile Türkiye arasında bir tampon devlet meydana getirmek için anayurttan ayırmak istendiği söz konusu edildi. Anadolu’nun en koyu Türk ortamı ve en verimli, zengin bir bölgesi olan bu toprakların hiçbir yolla ayrılmasının kabul edilmeyeceği; Aydın İlinin de aynı kesinlikle ve yeğlikle yurdun bölünmez parçalarından olduğu ilkesi genel olarak kabul edildi. Trakya sorununa gelince: burada da, sözde bir bağımsız hükümet ve gerçekte bir sömürge kurmak ve böylelikle Doğu Trakya’dan da Midye-Enez çizgisine kadar olan bölgeyi bizden ayırmak amacı güdülebileceği düşünüldü. Fakat, Edirne’yi ve Meriç sınırını bir bağımsız İslâm Hükümetine katılmak için bile olsa, hiçbir şekilde bırakmamak ilkesi, ortaklaşa uydun görüldü. Bununla birlikte, bütün bu maddede söz konusu edilen şeyler üzerinde yasama kurulunun vereceği en son karara elbette uyulacaktı, dendi.
2- Bildirinin dördüncü maddesinde Müslüman olmayan halka, siyasal egemenliğimizi ve toplumsal dengemizi bozacak nitelikte ayrıcalıklar verilmesinin kabul edilemeyeceğini belirten fıkra, önemle görüşüldü. Bu kaydın, bağımsızlığımızı gerçekten sağlamak için, elde edilmesi zorunlu bir istek niteliğinde sayılması ve bundan yapılacak en ufak bir fedakârlığın bağımsızlığımızı kökten sarsacağı ortaya konuldu. Bu dördüncü maddede söz konusu olan, Hıristiyan halka çok ayrıcalıklar vermemek ilkesi, gerçekleştirmemiz gerekli bir amaç olarak kabul edilmiştir. Bununla birlikte, gerek bu konuda, gerekse yaşama hakkımızın savunulması yolundaki başka isteklerimizle ilgili konularda –birinci maddenin sonunda olduğu gibi burada da –Meclisi Milli’nin görüşüne ve kararına uyulacağı kaydı konuldu.
3- Bildirinin yedinci maddesine göre bağımsızlığımız tam korunmak koşuluyla, teknik, sınai ve ekonomi ihtiyaçlarımızın nasıl sağlanacağı konusu tartışıldı. Ülkemize pek çok sermaye dökecek bir devlet bulunursa bunun maliye işlerimiz üzerinde isteyebileceği denetleme hakkının kapsamı kestirilemeyeceğinden, bu konunun bağımsızlığımızı ve gerçek ulusal çıkarlarımızı zarara uğratmayacak biçimde, uzmanlarca esaslı bir şekilde düşünülerek sınırlanması ve belirtilmesinden sonra Meclisi Milli’ce uygun görülecek şeklin kabulü görüşüldü.
4- 11 Eylül 1919 tarihli Sivas Kongresi kararlarının diğer maddeleri de Meclis-i Mebusan’ın kabulüne sunulmak koşuluyla genel olarak uygun görüldü.
5- Bundan sonra, Sivas Kongresi’nin 4 Eylül 1919 tarihli kararlarının örgütler bölümü ile ilgili on birinci maddesinde yer alan “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti”nin durumu ve bundan sonraki çalışma biçimi ve alanı söz konusu oldu.
Bu maddede, milli iradeyi egemen kılacak olan Meclisi Milli’nin yasama ve denetleme haklarına güven ve serbestlikle sahip olduktan ve bu güven Meclisi Milli’ce belirtildikten sonra, cemiyetin ne olacağının kongre kararıyla belli edileceği açıklanmıştır. Burada söz konusu olan kongrenin şimdiye kadar yapılmış olan Erzurum ve Sivas Kongreleri gibi dışarıda ayrı bir kongre halinde olması koşuluna bağlı değildir, denildi. Cemiyetin programını kabul eden milletvekilleri, cemiyetin tüzüğünde açıklanmış olan delegeler gibi sayılarak yapacakları özel toplantı, kongre yerine geçebilir. Bundan sonra, Meclisi Milli’nin İstanbul’da tam güvenlik içinde, serbest olarak görev yapabilmesi gerekir, dendi. Bunun, şimdiki koşullara göre ne ölçü de sağlanabileceği düşünüldü. İstanbul’un yabancılar elinde bulunması dolayısıyla, milletvekillerinin yasama görevlerini gereği gibi yapmalarına durumun pek elverişli olamayacağı düşüncesi belirdi. Yetmiş Savaşında Fıransızların Bordo’da (Bordeaux) ve yakın zamanlarda Almanların Vaymar’da (Weimar) yaptıkları gibi barışın yapılmasına kadar geçici olarak Meclisi Milli’nin Anadolu’’a İstanbul Hükümeti’nin uygun göreceği güvenilir bir yerde toplanması uygun görüldü. Meclisi Milli’nin toplanmasından sonra güvenlik ve dokunulmazlık derecesi belli olacağından tam güven görülürse Cemiyet Heyeti Temsiliyesi’nin dağıtılarak teşkilatlarının çalışma amaçlarını, kongre yerine geçecek olan özel bir toplantıda kararlaştırılacağı belirtildi. Milletvekillerinin seçiminde tam serbestlik bulunması gerektiği hükümetçe buyurulmuş olduğundan, seçimler yapılırken Cemiyet Heyeti Temsiliyesi’nce karışılmamakta olduğu bildirildi. Milletvekilleri arasında İttihat ve Terakki üyesi ve orduda kötülüğü görülmüş kimseler bulunursa, bunların milletvekilli seçilmesine meydan vermemek için, Heyeti Temsiliye’ce uyarma yollu, uygun biçimde bazı örgütlemelerde bulunulmasının yerinde olacağı da düşünüldü. Heyeti Temsiliye’nin bu konuda nasıl aracılık yapacağı da ayrıca bir formül halinde üçüncü bir protokol düzenlendi. Birinci ve üçüncü protokoller Salih Paşa’nın önerileri olup hayata geçirilmemiştir. Ayrıca, gizli sayılıp imzalanmayan 4. ve 5. protokol bulunmaktadır. Bu vesile ile Kuvva-yı Milliye (Heyet-i Temsiliye) mensupları ile İstanbul Hükümeti temsilcileri arasında 22 Ekim 1919 tarihinde imzalanan “Amasya Protokolü”nün 101. Yılını kutluyorum” dedi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir